Twitter

Salı, Temmuz 28, 2015

barış!

Savaştan bahsediyordu adam. "Savaş evimize kadar girdi." diyordu. Düşündüm, içimden gelen bir şeydi bunu düşünmek. Kilitlenen soğuk misafir odalarında, misafire saklanan yemek takımlarında, kalabalıklarda kibar tenhada kabalaşanlarda ya da zaten insanlıktan nasibini almamışlarda. Savaş saatlerce kesilen suda mesela. Dizden bir karış yukarı çizilen hatta. Kapının önüne atılan çöpte. sana ait olmadığı halde açtığın zarfta. Komşunun senden büyük olan memesinde savaş. Memesinin içindeki henüz haberdar olmadığı o sinsi kitlede. Savaş bakılmayan bir aile albümünde. Gülümseyen insanların içinden kesilmiş bir surette. Artık görüş(e)mediğin her insan ayrı bir cephe. "Savaş kibirde, gururda, kinde ve kıskançlıkta" dedi adam. Taktığın tüm maskelerin altında. Çıkarıp astığın duvarın içinde. Hatta kaldığında kendinle. Sevmeyi unuttuğun yerde, sevmenin sevilmekten büyük olduğunu unutuşunda... "Kendini kapattığın mağara senin kalbin" dedi adam. Ve hepsinin haritası farklı farklı. Buldum onu, içeri girdim. Çok soğuktu ve aynı zamanda çok sıcak. Savaştan yeni çıkılmıştı. Bir şey, savaşı başlattığı gibi bitirmişti de. Onun peşine düştüm.

Cumartesi, Haziran 21, 2014

Yeni Ay Harbiye'de "Bir Sıla Konseri"


Resmi kayıtlara bakamadım fakat 2014 Haziran ayının 20'sinde, İstanbul Harbiye Açıkhava Sahnesi Sıla konserinde binlerce kişi vardı- merdivenler dahil.
Bu binlerce kişinin de kalbinde ve zihninde taşıdığı binlerce kişiyi düşünürsek görünenden pek kalabalıktı yani.
Herkes neden kendi sevincini, acısını, meydan okumasını, pişmanlığını, yorgunluğunu, hayallerini ve kırıklıklarını yanına alıp Sıla konserine gelsindi?

Belki günlük hayatta iki kelam etmek için yan yana bile gelmesi şans olan insanlar, omuz omuza bir harikalığa bakarak, dudaklarından aynı satırlar ve ay ışığı fışkırarak zaman geçirdiler. Geçirdik. Ne de iyi ettik.
Sıla'nın yeni albümü "Yeni Ay"ın mottosu olan "bugün acılar bile yeni ay" cümlesini yalnızca okumak ya da şarkı sırasında eşlik etmek, Sıla'nın söylemek istediklerini anlamaya yetmezmiş bunu gördüm konserde. Bunu tam anlamıyla hissetmek, tüm varlığımla duyumsamak belki de benim gibi konseri pek ciddiye alanlara özgü bir şeydi bilemiyorum ama bu şahsi -ve taraflı- yazıda bundan bahsedeceğim...

Sıla'nın kendi yazdığı ve varlık sürecinde adım adım bulunduğu şarkıları söylemesi, yaşadığı topluma karşı -bazı sanatçılar gibi- amiyane tabirle üç maymunu ve değiş tontonu oynamadığı, "bu oluyorsa demek ki daha iyisi de olur" diyerek çalışkanlığını sergilediği ve ekip olmaktan çekinmediği, ekibiyle devleşmenin, haklı özgüvenin, verilen emeğin karşılığıydı olanlar.

Çok sade, çok asil, çok dolu dolu geceydi...
Çok fazla şarkı söyledi, sürprizleri de çok güzeldi...
En unutulmaz ve belirgin anlardan biri ise "Vur Kadehi Ustam" şarkısındaki binlik koroydu.
İmkan olsa herhalde herkes gece sonunda tek tek sarılıp teşekkür ve tebrik etmek isterdi Sıla'yı ve ekibini.
Biz bir ara gördüğümüz annesinin ve babasının yerine koymaya çalıştık da kendimizi, ne muhteşem hislerdir...
Yine de kendi gururumuzla- kabarttık koltukları!
İyi ki Sıla var!
İyi ki dünya gözüyle bunu yaşama şansımız var.

Eylül'de Harbiye konseri olur-sa, her şeyi bırakın. Çıplak ayak koşup gidin. Kendinize bu iyiliği yapın.



Haziran 2014
Büşra Açar

*fotoğraflar alıntı değildir! araklanmaması rica edilir.










Cuma, Şubat 21, 2014

Vaveyla'dan Yeni Ay'a...


Sıla!
Her şeyden önce diksiyonu ve direksiyonu şahane kadın.
Diksiyonunun kusursuzluğu ağzından çıkan her kelimeyi ve kelimeyi oluşturan tüm sesleri ya tokat gibi çarpıyor suratımıza ya da sırtımızı sıvazlıyor usulca. Çünkü müzik kulaktan kalbe akan en çok kaynak. Müthiş derecede mutlu oluyorum dinlerken... Var olsun. Diksiyonu bu kadar mühimsediği için bir teşekkür.
Bazı anlarımızda direksiyonun başına oturuyor -sanırım gerçek hayatta ehliyeti yoktu- Buna inat yazarken, söylerken, gülerken... Çok iyi kırıyor direksiyonu, kimine ıska kimine ısrar. 
Biz birbirini hiç tanımayan mürettebat. Sıla kaptan. Sağ olsun.  
Varalım Yeni Ay’a... Ben Vaveyla tutkunu olarak algıda seçiciliğimin kurbanı oldum sanırım ama değinmeden geçemeyeceğim. Söz düğümdü, kor olmuş çoktan. İyi gelen zaman artık hercai... Ve başımızın tacı Leyla. Kaleme akan iki gözden can’a varıldıysa... Bir yerdeyiz işte hepimiz. Neresi?
Sıla, hiçbir güzelliğini gölgelemesin isteriz. Hiçbir güzelliği gölgelenmesin yerindeyiz. Yerinden şüpheye düşmesin. Kendine dair şeyleri de esirgemesin mesela. Kendinden başkaya da eyvallahı olmasın dileriz. Öyledir çünkü. Ayrı seviliyor bilsin... Nasıl ki sözcükleri-ve şiirimsileri- insanlara sevdirdi, daha güzel -kendi gibi- videoları da bize hediye etsin.
Bence biz, bir gün dışarıda yemek yemeyelim, bir gün sabahtan akşama masa başında günümüzü satalım, bir gün el emeği göz nuru bir şey yapalım, bir gün son maaşımızdan bir yirmilik ayıralım, bir gün hediye tercihimizi ondan yana yapalım ve gidip albümü -kendi emeğimizle değiş tokuş yapar gibi- satın alalım.
Böylesi daha güzel.
Yakın zamanda, ön saflarda
Görüşmek dileğiyle...

Büşra. 



Salı, Ekim 09, 2012

" Vaveyla "



Bu bir kişilik ihbarıdır...” diye başlıyor Vaveyla.

Vira bismillah diyorum. Çığlığın, çığlığıma karışsın. Ben bu kadını tanıyorum. Lisedeki sınıf arkadaşından da dinlemişliğim var, bir kelimesine dolanıp kalmışlığım da... Ona sayfalarca yazmışlığım da var, sustuğum, yuttuğum anlar da... Ergenlik yıllarıma dönüp konserinde kendimden de geçtim... Kadın kadına, omuz omuza da savaşıp içtim. O nedenle hiç bekletmedim. Sıcağı sıcağına bilinsin. Sıla benim şairlerimden olmuştur. Bu albüm de bence onun manifestosudur.

Öncelikle bu iş bazılarının damak tadına uymayacak bence. Çok spesifik, çok derin, harbiden çok katmanlı bir albüm.  “Issız Ada” şarkısındaki Cemal Süreya’ya olan zarif selamını tenzih ederek söylüyorum ki bu albüm her şeyden önce misler gibi şiir kokuyor. Köşe yastıklarını fazlalaştırmak gerekebilir. Malum, ağrımız her geçen gün artmakta. Kelimeye teslimim. Hatta benim için üstüne üstlük biraz Didem Madak biraz da Birhan Keskin ışısı gibi... İlk defa bir albümü alıp Pulbiber Mahallesi’nin ve Kim Bağışlayacak Beni’nin öz kardeşi yapmak istiyorum. Bu ilk düğmemin iliği olsun.

Bazı sözler var ki, tereddütsüz vuruyor insanı alnının ortasından. Dan dan dan! Ama tuhaf ki ölünmüyor, o ayrı.  Ölünse şiir de olmazdı diye düşünüyorum şarkı da. İstediğimiz zaman ve hatta ihtiyaç halinde çoğu zaman yazıyoruz, söylüyoruz ya onun gibi. Yine de keşke-si yok belli ki. Öyle içine alıyor ki, aramızda mesafe yok, içimizde korku yok, üstümüze sinen yabancı bir koku yok. Ve diyorum, bu nasıl bir dokunuş... Kalbim sadece bir iç organ değil. Bu da ikinci iliğimiz olsun. Şükürler olsun.

Sonbahara yeni yeni teyellenmişken aylar önce görmüştüm rüyasını diye şımarıklık ediyorum kendi kendime. Şımarıklık bile yaralı bir nidaya dönüşüyor hızla.  “Ne çok giden oldu, oralar daha mı güzel?” gibi bir laf ettiğinde anladıydım ömrünün zannettiği gibi noktalanmasını dilediğini. Bu da üç.

Ustaların hep dediği şair sürgünlüğüne inanırım ben.
Bizim köprülerimiz bizi birbirimize getirmeden yıkılmazlar.

Kalbimle...

DokuzEkimİkibinoniki
İstanbul.

Büşra.

Cuma, Haziran 29, 2012

Tedirginiz.

İnsanlar artık kötü.
Ve biz hayatın güzel olabileceğinden, bir gün adil olabileceğinden tedirginiz. 
Telefon açmaya gitmeyen el, telefon çaldığında açmayan ele dönüşüyor.
Başımız daha çok ağrıyor. Havalar daha bir dengesiz.
Domatesler elma görünümlü ve yumurta kokuyor.
Üç öğünün birinde dahi televizyon açmaya korkar olduk.Tedirginiz.
İnsanlar hala hayaletlerle kavga edercesine konuşuyor.
Yüksek sesi sevmem ben. İçimdeki çocukla tedirginiz.
Okullar bitti, arkadaşlar evlendi, sevmelerin suyu duruldu.
Bilekler bükülemedi de asilce öpülmedi de
Bize bu yaşımızda bahçeli ve müstakil ev hayalleri kurduran şeyin görünürdeki sebebinden tedirginiz.
Bel altı mevzularla bel altından vuruluyor insanlara.
Birileri dört duvarımızı deliyor. Kaçııııııııııııın.
Birileri dallanıp budaklanmaya dünden meyilli.
Açtıkları yara büyüyor, vurdukları yama büyüyor, eyvah.
Zor zamanlardan geçtik, tedirginiz.
Düzenli pansumanlara ihtiyacımız var.
Bir yerimizden bir şekilde kırıldık.
Hayallerimizi kaçırdılar, sazımızı kırdılar, sözümüzü yuttular, fikrimizi çaldılar.
Film izler gibi öylece baktılar, tedirginiz.
Bu insanlar niye şiirleri okumadılar?
Ve biz hani sevdiğimiz kadar sevilecektik?*
Tedirginiz.

Haziranikibinoniki

Pazar, Haziran 24, 2012

Cennet Kuşu Sıla!

      Sanırım bu tarz bir yazıyı en son 17 Mart Sezen konserinden sonra yazmıştım. Şimdi beni yeniden harekete geçiren şey ise kısa bir süre önce paldır küldür bana gelen Sıla oldu. Gelirken de nefis bir hediye getirmiş yanında cennet kuşu. Adı "Joker". Joker bir dvd projesi, kendisinin anlattığı gibi yazarsam biz burada kara kış yaşarken Sıla ve ekibi üç gün kapanmış, nicedir hayalini kurdukları gibi geceli gündüzlü müzik yapmışlar. Hem en sevdiklerimiz hem daha önce Sıla'dan duymadıklarımız ama hepsi kendisine ait olan, hakiki şarkılar. Böyle de olunca tadından yenmiyor vesselam. Dvd'yi izlemeye başlayınca bir gördüm ki -ki ben buna katmerli güzellik diyorum-Sıla'nın ekibinde sürpriz bir isim: Korcan! İzledikten sonra Korcan'ın başını şişiriyorum elbet. Buraya yazdıklarımın önsözünü ona yazıyorum. Korcan ekip dışındaki ilk tumturaklı yorumu benden alıyor. Sanırım biraz da şaşkın. Çünkü ben iyi yapılmış bir iş görünce dayanamayangillerdenim. Kızlar geliyor bir akşam eve. Hoop dvd takılıyor. Müzikler çalara atılıyor. Vapura biniyoruz. Kafamızdan aynı sesler yükseliyor. "bap ba ra ra bap ba ra ra!" Her "pardon" dediğimizde gülmeye başlıyoruz, aynen "gel-gitlerden kafam bi ton"
      Ben gün aşırı aynı şeyleri söyleyip duruyorum. Bayılırım kafa patlatmaya. " Yok abi ya diğerleri aynı notalarla seri üretim gibi ısıtıp ısıtıp bir sürü şarkı yapsın, saçma sapan sözlerle.. Bir de Sılagil'e bak üretiyorlar işte, nasıl lezzetli, kıyak yaptılar vallahi." diye başlayan sohbetlerimiz, benim sabahın köründe uyanıp "sence şarkının burasında ne demiş olabilir" diye başlayan alt metin okuma çabalarıma uzanıyor. Bir akşam nefis albüm kartonetini yapan Gözde'yle konuşuyoruz. Deli yetenek! Nasıl cesur ve çalışkan.. Bana güç verecek laflar ediyor..
      Sonra can yoldaşım, yol arkadaşımla uzun yürüyüşlere çıkıyoruz. Ortaköy'den Bebek'e doğru. Oynamalar,zıplamalar, kırılıp, burkulmalar. Önümüzdeki yıllara uzanıp öpüyoruz. Bu iş burada bitmeeeez! Yeni kararlar almışım, keskin virajlara doğru direksiyon kırmışım, hastalıktan yeni kalmışım...

23 Haziran Sıla konseri, karnımda bir ağrı gibi. Çünkü ben öyle gidip laylay lom yapamıyorum. Ciddi sancılı oluyor insanların eğlendiği o konserler benim için. Evet eğleniyorum, her şeyi unutuyorum, evet büyüleniyorum ama büyüyorum da kocaman oluyorum. Deli kararsızlıklar içindeyim. Gitmeli mi gitmemeli mi? Korcan'ın başını ağrıtıyorum yine. Orada olamayacak ama git diyor, güç veriyor bana. Bir gün öncesinde sürpriz gibi çat diye oluveriyor her şey. Öyle bir yerden gidiyoruz ki konser alanına, hobaaa! Sahnenin en önü, nasıl rahat ve güzel. Sahnede küçücük beyaz tüyler var arada uçuşan. Aha diyorum kesin Sıla'nın işi bu! Böyle sanki cam bir fanusa alınmış gibiyiz. Heyecanlı bekleyişteyiz. Bu arada konser fotoğrafçısıyla komik şeyler konuşuyoruz. Herkes çok samimi.

Uzun tüller arasına bir muhteşem ekip geliyor. Ve ardından mis kokulu, cennet kuşu Sıla. Karşılıklı mutluluk içindeyiz. O "canıma değsin, ohh" diyor biz "ruhumuza yarasın, ohh" diyoruz. "Oluruna bırakıııın, dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın, ölüyorum yalnızlıktan* ben böyleyim ağdalı laflar, acıların kadınıyım" diyor. Ama hep gülümsüyor, hep dimdik duruyor.Şarkılar nefis, deniz havası çok güzel, cennet kuşunun kanadına takılıyoruz. Dün akşam sorduğu gibi eve gelip pijamaları giydiğimizde," ne güzel geceydi be, yine olsun yine gideriz."(bin kere olsun bin kere gideriz) diyoruz. Dünyadan bir gün çalmak istiyorsanız, ruh hafiflesin, kalp doysun, göz ışıldasın, hafıza yoklansın, nabız hızlansın, dilekler tutulsun, hesaplar kesilsin, gemiler yakılsın istiyorsanız ölmeden önce bir kere Sıla konserine gidin! 

      Kimyasıyla bizi büyüleyen bir muhteşem ekibe,
Gizli ve güzel kahraman Yasemin Kağa'ya
Ve Cennet kuşu, mis kokulu Sıla'ya...

Beni oraya götüren kalbime, ayaklarıma, ruhuma, yol arkadaşıma
Beni oradan öteye götürecek şiirlerime, şarkılarıma ve Tanrı'ma


Binlerce teşekkür!



       24 Haziran 2012
       'Beşiktaş
        Büşra Açar